Erwin Olaf’ın sanatı, kolay belgeciliği reddeden gözden kaçan ve örtülü söylenmemişler üzerine kuruludur. Olaf, sanatçı kimliğini ve markalaşan imzasını son derece stilize ve kurnaz bir şekilde görüntülerken sosyal konuları, tabuları ve burjuva klişeleri keskin bir estetik sezgiyle dışa vuruyor; izleyiciyi bilinçle tasarlanmış ve gizlenmiş olanın içine davet ederken sıra dışı tarzının dramatik görsellik ve duygusal etkisini teslim etmeyi asla kaçırmaz.
Olaf, Amsterdam stüdyosundaki alışıldık setlerini ilk kez terk ederek politik bir manevrayla yönlendiği Berlin’de çağdaş fotoğrafın sınırlarını bir kez daha çizer. Büyük ve farklı alt kültürlerin hakim olduğu güçlü bir duyguyla kimliklenen tarihi metropol, aynı zamanda Avrupa’da demokrasi, özgürlük, anarşi ve hedonizmin merkezi olmaya dönüşmektedir. Altı değişik tarihi mekanda yaptığı çekimlerde kentin tarihi ve kültürel yansımasına odaklanan Olaf, aynı zamanda kentin zengin ve karanlık geçmişini masaya yatırır.
Erwin Olaf, masal diyarından kopartarak getirdiği izleyiciyi bir an duraklatarak yönelttiği anahtar deliğinde sahnelenmiş psikolojik kurgularla baş başa bırakıyor. Çocuk, ergen ve yetişkin figürlerin sırtlarını döndüğü rahatsız edici ve merak uyandıran sinematik kompozisyonlar, yarattığı duygusal etkiyle utanç ve dışlanmışlığı dillendiren metaforlar biçimine bürünür. Anahtar deliği, kapalı kapıların ardındaki sorulara kendi anlatımımızı yükleyerek bizleri samimi bir şekilde tabular ve sosyal konulara yönlendiriyor.
0 comments