O ZAMAN DANS ETMEK GEREK DOYA DOYA

duygu ulasan mayatta yazariBugün de her zamanki olağan günlerinizden biriydi değil mi?

En kadim dostlarınızdan biri olan, Zamangiller ailesinin tek veliahtı albay Saat Vakitoğlu’nun komutasında alarmın çalmasıyla tam 07.00 da yaylı yatağınızdan erosun oku gibi fırladınız. Size yıllarca gece gündüz refakat ederek, güne afiyet ve sıhhat içinde hazırlanmanıza vesile olan kıdemli ve cefakar albay Saat Vakitoğlu’nun yorulmak nedir bilmeyen postaları akrep ile yelkovanın sizi gün boyunca kovalayacağını bildiğinizden önce bir bardak süt ve büyük bir muz ile güne başlayıp bir haftalık yoğun egzersiz programınızdan bir dilim daha koparıp ruhunuza ve bedeninize iyice yedirdiniz. Muhtemelen bu esnada, mutluluk hormonunuz Miss Serotoninle birlikte çocukluğunuzun beyaz dut ağacının en verimli noktasına bıkıp usanmadan çıkıp indiniz. Asma yapraklarının sarmış olduğu esrarengiz şatonuzun miniminnacık penceresinden aşağıda beklemekte olan at kuyruklu, yaldızlı pelerinli prensinize tıpkı masal kahramanı Rapunzel gibi upuzun saçlarınızı uzattınız yahut uçsuz bucaksız çöllerde nice çağlayanlar, nice ıhlamur ağaçları ve nice kumpir büfeleri keşfettiniz, Yeni Zelanda’daki hobbit köyüne yerleşip yeni çıkacak, hatta dünyayı kasıp kavuracak masal kitabınızı tamamladınız. Ayrıca muhtemelen insan kaynakları biriminde çalıştığınız şirketinizin ceosu oldunuz. Belki de serotoninle birlikte çok çamlar devirdiniz, çok gemiler yaktınız. Serotonin yüzünden fazla ileriye giderek Türkiye’nin sayılı birkaç kurumsallaşmış şirketlerinden birisinin yönetim kurulu üyesi oldunuz. Hatta daha da fazlasını yaparak Gorbaçov’un memleketinde simit sarayı açmayı bile düşündünüz. İşte bunlar hep serotonin yüzünden, paniğe lüzum yok. Özgüveninizi tabandan tavana taşıyan, iyimserliğinizin sıtkını sıyıran, negatif enerjinizi yıkayıp paklayan, pozitif enerjinizi ayyuka çıkaran iyi niyet elçisi Serotonin geldi mi gitmek bilmiyor.

Sporunuz bitti, serotonin beylik köşesine yerleşti, duşunuzu aldınız, havlunuzu boynunuza astınız ve havalı havalı çıktınız. Artık vahşi batının en bahtı açık, baklavalı kovboylarındansınız, omuzlarınız Floransa’daki PONTE Vecchio köprüsü gibi güven verici, ağzınızda kürdanla dolaşabilir,  gözlüklerinizi spor yapmadığınız günler yas günlerinde yarıya indirilen bayraklar gibi yarıya indirebilir veya kollarınıza acı kokonat yağı sürebilir, sahilde plaj voleybolu oynayabilirsiniz. Ya da güney yarımkürenin en kısmeti açık sahil güvenlik dizisi yıldızlarından birisiniz, karnınız Colarado’daki Royal George köprüsü gibi büyük mühendislik dehası adeta, dümdüz ve pürüzsüz. Kısaca karnınız ve omuzlarınız mobese kameralar eşliğinde trafiğe açık artık. Hayırlı uğurlu olsun.

O kapalı spor salonunda çok yağlar yaktınız, çok canlar da yaktınız. Yan koşu bandındaki bacakları pasta mumuna, kolları maytaba, teni de mangal kömürüne dönmüş botokslu Honololu’ya kendinizi beğendirmek için göbeğinizle beyniniz yer değiştirdi adeta. Aşırı dozda koşu yüzünden diz kapaklarınız konserve kapaklarından daha erken yaşta hakkın rahmetine kavuştu.  O ağırlıkları kaldıra kaldıra kollarınız Amalfi kıyıları kadar cazibeli oldu olmasına da neye yarar?  O beğendiğiniz Honololu çok mu bayılıyordu size. Gidip emlak kralı göbekliyle evlenecek neticede. Siz koşu bandının üzerinde yokuş çıkıp ter atarken, o göbekli çok romantik ve ihtişamlı bir akşam yemeğini ayarladı bile. Siz sincap gibi bir direkten bir direğe atlayıp iki cheesburger daha yakarken, o özgüvenli fakat göbekli adam hafta sonu için dans etkinliğini çoktan organize etti bile.

Sahi en son ne zaman dans etmiştiniz?

Hatırlamıyorsunuz bile. Çünkü çift kişilik hobilerinize ne ilginiz ne de zamanınız var,  öyle değil mi?

En son ne zaman santranç, tavla veya bilardo oynadınız?

En son ne zaman tenis oynadınız?

Fakat daha bu sabah, yine spor salonundaydınız. Kertenkele gibi duvarlarda gezip, kırk defa amuda kalktınız.

Yani yine yapayalnız ve ıssızdınız.

Beğendiğiniz o Honololu’yu da o göbekli ve yağlı adam kaptı gitti zaten.

Neymiş ‘Kızlar parayı seviyormuş’

Kızlar parayı değil, özgüveni seviyorlar.

Ayrıca kızlar babalarının karşısına çıkaramayacakları adamlara asla taviz vermeyecek kadar yürekli ve nettirler, anlayacağınız kas miktarınızın fazla olması, kondisyonunuzun zehir gibi olması sizi gönül ilişkilerinde kurtarmaz.

Ne yapacaktınız kız babalarının karşısında ‘ben çok güzel parende atarım efendim, göstereyim mi diyecektiniz.

Siz o kızın dünyasına ne kattınız, onun ruhuna ne eklediniz?

Tiyatro?

Sinema?

Opera?

Doğa yürüyüşleri?

Kitap alışverişi?

Edebiyat?

Kültür gezileri?

Söyleşiler?

Dans?

Sorumu yineliyorum, en son ne zaman ilgilendiğiniz bir arkadaşınızı düzgün bir yerde dansa davet ettiniz? Salsa veya tango yaptınız?

Halbuki;

Kadın ve erkek farklı aksesuarlar olsa bile ne kadar yakışırlar birbirlerine…

Kadın piyanodur, erkek keman.

Kadın tarihtir, erkek coğrafya

Kadın kimyadır, erkek fizik

Kadın müziktir, erkek resim

Kadın edebiyattır, erkek matematik

Kadın felsefedir, erkek mantık bilimi

Kadın fulardır, erkek kemer

Kadın konuşma sanatıdır, erkek dinleme aygıtı

Kadın bileziktir, erkek saat

Bu kadar güzel bir ahenk içinde, dans edilmez de ne yapılır?

Önümüz yaz, tatil rotalarınızda sevdiklerinizle sabahlara kadar dans edin.

Ayaklarınız, elleriniz, gözleriniz ve kalbiniz uyumlu olsun.

Dans gecelerini, festivallerini takip edin.

Sahilde dalga sesleriyle yumuşak adımlarla dans edin.

Bu yaz doya doya dans edin.

Duygu Ulaşan’ın diğer yazıları için tıklayınız…

mayatta.com’u sosyal medyada takip ediniz

YASAL UYARI: Haberin kopyalanması yasaktır. Haber, sadece mayatta.com’a link verilerek kullanılabilir.Bunun dışında kopyalayanlar hakkında kanuni işlem yapılacaktır.