SPiRiTÜEL GERÇEKLERİN BİLİMSEL ARAŞTIRMALARI

basak karli yilmaz mayatta“İnandığın her şey, biyolojini şekillendirir”

                                                                                                        Joe Dispenza

Şimdi ve bundan sonraki süreçler içerisinde çokça konuşacağımız konu tabi ki Spiritüel alanla ilgili her şey olacaktır. Öncelikle diğer yazılarımın devamı olarak bu konuyu ilerletmek istedim. Kuantum Fiziğinin çıkışı ile başlayan bu süreç hepimiz için bir Devrim niteliğinde dersem yerinde bir ifade olmuş olur.

Çift Yarık Deneyi ile Fizikçiler bir soru ile düğmeye basmış oluyor…

Bilinç mi Maddeyi Etkiliyor ?

Işık parçacıkları, önlerinde iki ince yarık bulunan bir duvara doğru gönderiliyor. Bu yarıkların arkasında da bir ekran var. Parçacıklar yarıklardan geçip ekrana çarpıyor. Parçacıklar tek tek gönderildiğinde bile, uzun süre sonra ekranda bir girişim deseni oluşuyor, yani dalga gibi davranıyorlar, Bu parçacıkların aynı anda iki yarıktan birden geçtiğini ve kendisiyle girişim yaptığını gösteriyor. Bu durum Klasik Fizik için şaşırtıcı geliyor ve şu soru oluşuyor:

Tek bir parçacık nasıl oluyor da aynı anda iki yerden geçebiliyor ?

Bu sefer gözlem yapılıyor ve aslında amaç şu ki yarıklardan hangisinden geçtiğini görmek! ve tabi ki bir ölçüm cihazı konuyor.

Sonuç ne dersiniz?

Girişim deseni kayboluyor. Parçacık yalnızca tek bir yarıktan geçmiş gibi davranıyor .

Peki bu ne anlama geliyor?

Bir parçacığın davranışı, gözlemlenip gözlemlenmediğine göre değişiyor. İzlendiğinde Madde Gibi davranıyor ama izlenmediğinde olasılık dalgası gibi davranıyor .

Bu deney işte “Bilincin maddeyi etkilediği” fikrine zemin hazırlamış oluyor.

Tıpkı bizim yaşamlarımız gibi…

Sen kendine inanmadıkça, potansiyelin sadece bir olasılık olarak kalır. Ama kendine bakmaya başladığında, aslında ne istediğini ortaya koyduğunda, seçimler yaptığında, tüm olasılıklar kendi içinde bir gerçeklik oluşturur.

Peki şimdi Spiritüel alan içerisinde kullandığımız kelimelerin bir de bilimsel tarafından ortaya koyulduğunu görelim mi?

İnsan Enerji Alanı :

İnsan Varlığını sadece etten kemikten değil, titreşimden, frekanstan ve bilinçten oluşmuş çok katmanlı bir sistem olarak tanımlar.

1930’larda Dr.Lawrence Bendit ve Phoebe Bendit kapsamlı bir çalışma yaptıktan sonra ve gözlemleri sonucunda  İnsan Enerji Alanlarının sağlık, iyileşme ve ruh gelişimiyle ilişkili olduğunu saptadılar.

1959 yılında Dr. Leonard Ravitz de İnsan enerji alanının zihinsel ve psikolojik istikrarıyla dalgalandığını ispatladı. Düşünce alanındaki değişimin ruhsal bir nedenin, bedensel bir belirti olarak ortaya çıktığını söyledi.

1979 yılında bir diğer bilim insanı Dr. Robert Becker, bedende şekli bedene ve merkezi sinir sistemine benzeyen, karmaşık bir elektrik alanının haritasını çıkardı ve bu alanın fizyolojik ve psikolojik değişikliklerle şekil ve güç değiştirdiğini tespit etti.

İnsan Enerji Alanı Nelerden oluşur peki ?

Eterik Beden: Fiziksel bedenin kalıbı gibidir. Hastalıklar ilk bu düzeyde başlar.

Duygusal Beden: Bastırılmış ya da yaşanmış duyguların yansımasıdır.

Zihinsel Beden: İnançlar, düşünce kalıpları, zihinsel gürültü burada bulunur.

Ruhsal Beden: Kişinin özüyle, ruhuyla ve evrensel bilinçle bağlantısıdır.

Aura: Bu katmanların dışa yansımasıdır . Yani Fiziksel bedeni çevreleyen Enerji alanıdır. Kimi kişiler bu alanı Renkler ya da Işık olarak tarif eder.

Çakra: Tekerlek anlamına gelir ve Vücudun enerji merkezleridir. 7 ana çakra vardır ve her biri belirli bir organ, sistem, duygusal hal ve bilinç düzeyiyle alakalıdır. Çakralar enerjiyi içeri alır, dönüştürür ve dışa verir.

Şimdi de bu ifadelerin net bir karşılığını oluşturan bilim insanlarının çalışmaları sonucundaki açıklamalarını sunmak isterim…

Dr. Şefika Karagülle, çakra bozulmaları ile hastalıklar arasındaki ilişkiyi bilimsel ve spiritüel yaklaşımlarla araştırmış bir nörolog ve psikiyatristtir. 1950’li yıllardan itibaren bu alanı ciddiyetle incelemiş ve bu çalışmalarla tanınmıştır. Karagülle’nin çalışmaları çakra sistemindeki dengesizliklerin fiziksel hastalıklarla ilişkili olabileceğini ve enerji alanlarının incelenmesinin hastalıkların erken teşhisinde önemli bir rol oynayabileceğini göstermektedir.

Teosofik Toplum Amerika Grubu’nun başkanı olan Dr. Dora Kunz şunu söylemiştir :

“Çeşitli organların küreleri arasında, farklı ritimler sanki bir transfer fonksiyon gerçekleşiyormuş gibi etkileşim kurarlar. Bütün beden sağlıklı olduğunda bu ritimler organdan organa rahatlıkla aktarılır.”

İnsan aurası üzerinde yapılmış olan bir çalışma da Dr. Valorie Hunt ve ekibi tarafından gerçekleştirildi. Rolfing’in etkilerini araştıran bir çalışma (Yapısal Nöromüsküler Enerji Alanı ve Duygusal Yaklaşımlar Çalışması) seansı esnasında bedenden gelen düşük milivoltaj sinyallerin frekansını kaydetti. Deriye yerleştirilen gümüş klorid elekrotlar kullandı ve eş zamanlı olarak hem masajı yapan hem de masaj yapılan kişinin auralarını gözlemledi. California, Glendale’den iyileştirici Işık Merkezi Direktörü Rosalyn Bruyere, çakra ve aurik bulutların renkleri, boyutları ve enerji hareketleriyle ilgili tespitlerde bulundu.

Sonrasında da Bilim İnsanları bir Fourier Analizi ve bir sonogrom frekans analiziyle  kaydedilen dalga kalıplarını analiz etti. Bruyere’in belirttiği renklerle birebir örtüşüyordu.

Dr. Hunt da açıklamasında aynen şunu söyler, “Çakralar çoğu zaman metafizik literatüründe belirtilen renkleri taşırlar.”

Şifa Çalışmaları ile ilgilenen bu alanda deneyim kazanan bizler de aslında bu gözlemlerin çoğunun sonrasında hastane verileri ile örtüştüğünü görmüşüzdür.

Duru görü becerilerine sahip Dianne mesela o zamanlar bir hastanın boğaz çakrasının aşırı aktif ve kırmızı renkte olduğunu söyler. Sonrasında tiroide baktığında sağ tarafı , sol tarafı kadar iyi işlev göstermiyordu. Hastanede yapılan incelemede tiroidin büyümesine sebep olan Graves hastalığı teşhisi konuluyor.

Ben de bir  Kadın Danışanım ile çalışma yaparken sağ tüpünde bir yırtık gördüm ve kendisine bunu söyleyince de bir rahatsızlığın olmadığını iletti ve hemen bir randevu alarak hastaneye gittiğinde sağ tüpte tıkanıklık olduğunu öğrenmişti. Bir diğer Danışanımla çalışma yaparken de boğaz bölgesinde inanılmaz bir siyah renk noktaları gördüğümde söyledim ve şaşırarak onayladı ve o bölgede olan kötü bir hastalığın arada nüksettiğini söylemişti.

Şunu özellikle belirtmem gerekiyor ki bu tür hastalıkların hepsi duygusal travmaların sonucudur ve eğer ki yaşam içerisinde bir dolanıklık ya da kısır döngü olarak yaşanan şeyler oluyorsa bu rahatsızlıklara karşılık gelen duygu onarımlarının olması şarttır. Boğazında rahatsızlık olan insanlar, hayatları içerisinde kendilerini ifade etmede zorluk yaşayan ve söylemek istediklerini söylemekten kaçınan insanlardır. Mide ve karaciğer rahatsızlığı olan insanlarda da “bastırılmış öfke” sorunu var demektir.

İşte bu duygular da hayat içerisinde davranış olarak pek de sağlıklı bir duruşu göstermez. Hatta bu rahatsızlıklar daha çok aynı olaylar ve aynı insan tiplerinin sorunları ile karşılaşmayı getirir. Yanlış seçimleri ile bir yaşam içerisinde var olur.

Peki Şifa Çalışmasında Etkisi nasıl ve ne düzeyde olur ?

DNA, sadece biyolojik bir yapı değildir ve aynı zamanda bilgi taşıyıcı bir sistemdir. Yani ruhsal ve duygusal kayıtları da içerir. Şifa için yapılan çalışmalarda Şifayı alacak kişinin onayı şarttır ve özellikle duyması gereken kodları da alıp kabul etmesi gerekir. Eğer ruhsal olarak kişi hazırsa eğer; şifa fiziksel, duygusal hatta genetik düzeyde açığa çıkar. Bu süreçte epigenetik anahtarlar değişebilir. Yani genetik kod sabit kalır ama davranış biçimi, hastalık eğilimi, duygusal kayıtlar değişir, iyileşmeye doğru yol alır. Mesela Fare ve İnsan DNA’sının yaklaşık %85 – 90’ı benzer veya ortaktır. Bu benzerlik sayesinde fareler, Tıp ve Biyoloji araştırmalarında sık tercih edilir. Genetik hastalıkların modellenmesinde kullanılır.

Seninle Başlamadı kitabının yazarı Mark Wolynn kitabında bu bilgi ile eşleşen bir paragrafı sizlerle paylaşmak isterim .

“2016 yılında yapılan bir çalışmada Mansuy ve ekibi, Fareler üzerindeki çalışamalarında travma belirtilerinin tıpkı yetişkinlerdeki gibi pozitif, stres seviyesi düşük olduğunu, ortamlarda yaşayan farelerde tam tersine döndüğünü gösterebilmişlerdir. Farelerin yalnızca davranışları iyileşmekle kalmamış, aynı zamanda DNA metilasyonlarında da değişiklikler meydana gelmiş ve bu da belirtilerin bir sonraki nesle aktarılmasını önlemiştir”

Tüm bu bilgilerin ışığında net bir şeyi ifade etmem gerekir ki, Duygularımız hayatımızın akışı içerisinde olacak olan her şeyi etkiler. Hangi duygu yoğunluğu var ise sizlerde, öfke – kıskançlık – neşe – umut vs  tam da bu duyguları sizlere ısrarla gösterecek insanlarla – olaylarla karşılaşırsınız. İşte bu karşılaşma da bir Seçim gerektirir ve seçim de Kaderi önünüze getirir.

Carl Gustav Jung der ki bir analizinde “Dna’nızda binlerce kader hücresi vardır ve siz neyi seçerseniz onu yaşarsınız.” Sağlıklı bir seçim yapabilmemiz için Arınmamız ön şart oluyor. Sağlıklı bir beyin sağlıklı bir beden ile yapılan seçimler bizlere Kader’imizi yaşatmamızı sağlar.

O yüzdendir ki Şifa Tekniği ile Arınmalar sadece sizleri değil aynı zamanda sizlerden sonraki nesiller için de çok büyük bir dönüşüm yaratır. Yapılan analizlerden de öğrendiğimiz gibi Bilimsel veriler bunu desteklemektedir. Kişide var olan blokajların iyileşmesi, kendisinden sonraki nesillere o blokajların geçmesini önlüyor.

Olumlama Cümleleri de keza bu konuda çokça olumlu karşılığını veren durumlardır. Özetinde Beyniniz inandıysa sorun çözülmüş demektir.   

Ve sonuç olarak; Travmaların iyileşmesi, sonraki süreçlerinizde seçimlerinizin de değişmesine yol açacaktır. Çünkü olumsuz duyguların yerini olumlu duygular alacak ve sizlere de Sistem, haliyle bu değişimi yaratabileceğiniz bir alan açmış olacaktır.

Hepinize bu bilgilerin kolaylıkla, keyifle, neşe içinde katkı olmasını diliyorum…

Kaynaklar: Barbara Ann Brennan (Işığın Elleri kitabı) ve Mark Wolynn (Seninle Başlamadı)

Sevgi ve Işıkla…

Başak Karlı Yılmaz

Astrolog (ISAR CAP.) & Uluslararası Thetahealing ve Jean Adrienne Arınma Teknik Eğitmeni

Yazarın diğer yazıları Başak Karlı Yılmaz