SOFİSTİKE MARANGOZ: SELiN ATiK

selin-aydogan-atik

Selin Atik kendi kendisini geliştirerek çok farklı sanatsal yaratımlar ortaya çıkarmış birisi. Amerika’da aldığı sanat eğitimlerinin ardından Türkiye’ye dönen Selin Atik, kendisine bir atölye kurarak ahşap, beton ve reçine gibi materyallerden sanat eserleri oluşturmaya başlamış. Freaky Quinnz adını verdiği çalışmalarıyla Ankara’nın en şık restoranlarından No4’te eserlerini konumlandırmış. Selin Hanım ile No4 Restoran’da buluşarak sanat yaşamı hakkında sohbet ettik. İşte kendisini “Sofistike Marangoz” olarak tanıtan, çağdaş sanatın yeni isimlerinden Selin Atik’in sanat yolculuğu…

Tasarım hayatınıza nasıl girdi?

Selin Atik : Aslında yıllarca süren bir oluşum süreci ile bugüne geldim. Liseden beri çizimler ve değişik objeler yapardım. Eşimle birlikte New York’da hem okuyup hem çalıştığımız zamanlarda, ahşap ve mermer işi yapan bir şirkette çalışmaya başladım. Ham ve doğal malzemelere aşık oldum. Türkiye’ye döndüğümde kardeşimin kurduğu Mineral Ajans’ta geçirdiğim yıllar bana tasarım alanında ciddi tecrübe ve bakış açısı kazandırdı. Her yıl New York’a gidip gelerek çeşitli dersler alıp kendimi geliştirdim.

Ahşap oymaya nasıl başladınız?

Selin Atik : Birkaç yıl önce, evimin odalarından taşan talaşlar; artık bu işin hobi olmaktan çıktığının sinyallerini veriyordu. Ankara’ya döndüm ve 30 yıllık tecrübe sahibi olan oymacı ustalarından ders aldım. Marangoz atölyelerinde çalıştım. Ankara’da şu an faaliyet gösteren “Nakkaşlar Derneği”nin ilk kadın üyesiyim.

No4 ile buluşma nasıl oldu?

S.A. : Kişiye özel tasarımlar yapmayı çok seviyorum. Ramada Plaza’dan Gül Erdoğan, Mineral ajans ile yürüttüğü çalışmalardan, beni de takip ediyordu ve benden No4 için bir tasarım projesi istedi. No4, Ankara’nın önde gelen mekanlarından, kendinizi özel hissettiren nadir yerlerden, ortaya çıkan parçaların ana fikri de bu oldu.

Alaylı sanatçılardansınız değil mi?

S.A. :Beni “alaylı” olarak nitelendirebilirsiniz. Kendimi yurt dışında da “Outsider Art” diye tabir edilen, kendi kendini eğiten sanatçıların oluşturduğu temel sanat camiasının ve akışının dışında kalan fakat zanaatkar olarak icraat gösterenlerin ait olduğu akımın bir üyesi olarak görüyorum.

Nelerden besleniyorsunuz?

S.A. :Her şeyden etkilenebiliyor; kullandığım materyallerin diline çevirebiliyorum. Gördüklerimi serbest formlara, çizgilere, anlamlara veya objelere çeviren filtreli bir gözlük takmak gibi aslında. Psikoloji; psikoanaliz ve beyin işleyişi ile de ilgileniyorum. Bunun yanında elektonik müzik ile ilgileniyor ve Dj’lik yapıyorum. Bu hobiler birbirlerini besledikleri gibi beni de algımı da durmadan geliştirmeye yarıyor.

Değişik işler yapan artistleri izlemeye, güncel sergi ve performansları takip etmeye çalışıyorum. Arjantinli ressam ve heykeltraş Henrique Oliveira, Hint asıllı heykeltraş Anish Kapoor ve Modern Sanatçı Ai Weiwei derin hayranlık beslediğim artistlerin başında geliyor. Her türlü malzeme ile harikalar yaratan Ben Butler ve mekanları değişik enstalasyonlarla sanatsal alanlara çeviren James Turrell de sıkı takipçisi olduğum sanatçılardan.

Kendi kendini eğiten bir zanaatkar olmak zor mu?

S.A. :Ben herkesin içinde bir zanaatkar olduğuna inananlardanım. Türkiye’de sanat alanında kendi kendini eğitmek çok kolay değil. Çünkü bir konuda çok yetenekli de olsanız; CV’nizde güzel sanatlarla ilgili bir mektep satırı mevcut değilse ek eğitim almak zorlaşıyor. Bu yurt dışında böyle değil. Herhangi bir eğitim kurumunda istediğiniz dersleri alabiliyor ve ilerleyebiliyorsunuz. Ben bu konuda kendimi çok şanslı görüyorum çünkü eşim, kardeşim ve yakın çevrem bana büyük destek oluyor.

Gelecekte planlarınız neler?

S.A. :Yakın gelecekte Ankara Nakkaşlar Derneği ile birlikte yürütmeyi planladığımız herkese açık, küçük bir okul görevini üstlenecek bir proje var. Gelen insanların çeşitli workshoplar ile farklı materyaller ve teknikleri öğrenebilecekleri, belki zamanla kendi tarzlarını yaratacakları ve en önemlisi “üretebilecekleri” bir atölye.

Teşekkürler